Türkiye’de Toplumsal Çöküş: Ekonomik Krizden Şiddet Sarmalına

Hukuksuzluk ve Güvensizlik: Toplumsal Korkunun Derinleşmesi

Türkiye’de Toplumsal Çöküş: Ekonomik Krizden Şiddet Sarmalına

YUSUF İNAN YAZDI...

Türkiye’de Toplumsal Çöküş: Ekonomik Krizden Şiddet Sarmalına

Türkiye, son on yıl içinde yaşadığı ekonomik, sosyal ve politik çalkantılarla köklü bir dönüşüm geçiriyor. 2013 yılında dolar kuru 1,75 TL seviyelerindeyken, 2024 yılına geldiğimizde bu rakamın 34 TL’nin üzerine çıkması, ekonomik krizin ne denli derinleştiğinin bir göstergesi. Bu dramatik değişim, sadece ekonomik dengeleri değil, aynı zamanda toplumun tüm katmanlarını da sarsarak, derin sosyal yaralar açtı. Orta gelirli aileler kira ödeyemez hale geldi, temel gıda maddelerine erişim zorlaştı, okul masrafları karşılanamaz oldu. Bu tablo, Türkiye’yi, şiddetin ve sosyal patlamaların eşiğine getirdi.

Ekonomik Krizin Derinleşmesi: Temel İhtiyaçlar Karşılanamıyor

Ekonomik kriz, Türkiye’de özellikle orta sınıfı hedef aldı. Orta gelirli aileler, bir yandan artan kiralarla baş etmeye çalışırken, diğer yandan günlük ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor. Ekmek fiyatlarının 1 TL’den 10 TL’ye çıkması, maaşların yetersiz kalması, ailelerin temel gıda maddelerine bile erişimini zorlaştırıyor. Bu durum, özellikle çocuklu ailelerde daha büyük bir etki yaratıyor. Türk aile yapısının genellikle üç çocuklu olması, okul masraflarının altından kalkmayı neredeyse imkansız hale getiriyor. Yaklaşan eğitim dönemi, aileler için büyük bir endişe kaynağına dönüşmüş durumda.

Ekonomik sıkıntılar, sadece maddi zorlukları değil, aynı zamanda psikolojik çöküşleri de beraberinde getiriyor. İşsizlik oranlarının artması, bireylerde derin bir çaresizlik duygusu yaratıyor. Bu duygusal yük, aile içi ilişkileri zedeliyor ve şiddetin yaygınlaşmasına zemin hazırlıyor. Şiddet, yalnızca fiziksel bir sorun değil, aynı zamanda toplumsal bir çürümenin işareti olarak karşımıza çıkıyor.

Şiddetin Yaygınlaşması: Zincirleme Reaksiyon

Ekonomik baskılar, bireylerin psikolojik dayanıklılığını azaltırken, aile içi şiddetin de artmasına neden oluyor. İşini kaybeden, gelirini kaybeden aile reisleri, bu baskıyı evlerine taşıyor. Şiddet, aile içinde bir nesilden diğerine aktarılıyor; ebeveynlerden çocuklara, eşlerden eşlere. Bu zincirleme reaksiyon, toplumun genelinde yaygınlaşarak, toplumun her kesiminde bir patlama noktasına ulaşıyor.

Toplumda artan şiddet olayları, bireylerin devlete olan güvenini de zayıflatıyor. Eskiden devlet, halk tarafından bir sığınak, bir baba figürü olarak görülürken, günümüzde bu algı yerini korkuya bırakmış durumda. Devlet kurumlarının yetersizliği ve hukuksuz uygulamalar, vatandaşların devlete olan inancını sarsıyor. İnsanlar, sorunlarına çözüm bulmak yerine, devletle karşı karşıya kalmaktan çekinir hale geliyor. Bu durum, toplumsal çöküşün bir başka boyutunu gözler önüne seriyor.

Hukuksuzluk ve Güvensizlik: Toplumsal Korkunun Derinleşmesi

Son yıllarda Türkiye’de hukukun üstünlüğüne olan güven, ciddi şekilde zedelenmiş durumda. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının geçersiz sayılması, yargı bağımsızlığının sorgulanmasına yol açtı. Adalet sistemindeki bu bozulma, insanların en temel haklarını bile savunamaz hale gelmesine neden oluyor. Suç olmayan fiiller nedeniyle insanlar yıllarca hapis yatarken, bu durum toplumsal adalet algısını tamamen yerle bir ediyor.

Dilruba Kayserilioğlu’nun bir sokak röportajında yaptığı konuşmalar nedeniyle tutuklanması, topluma yönelik baskının bir simgesi haline geldi. Bu tür olaylar, toplumda korku ve çaresizlik hissini derinleştiriyor. İnsanlar, seslerini duyurabilecekleri, adalet arayabilecekleri bir merci bulamaz hale geliyor. Cumhurbaşkanlığı makamı bile, eskiden olduğu gibi bir güvence değil, bir korku kaynağı olarak algılanıyor. Bu durum, halkın devlete ve onun kurumlarına olan inancını tamamen yitirmesine neden oluyor.

Toplumsal Değişim ve Aile Yapısının Erozyonu

Türkiye’de aile yapısı, ekonomik ve sosyal baskılar altında hızla erozyona uğruyor. Eskiden sağlam temellere dayanan, geleneksel değerlerle korunan aile yapısı, günümüzde ciddi tehditlerle karşı karşıya. Boşanmalar, aldatmalar ve aile içi çatışmalar artıyor. Kadın cinayetlerinin sayısındaki artış, bu erozyonun en acı sonuçlarından biri. Erkekler, işsizlik ve yoksulluk gibi faktörlerin etkisiyle daha da hırçınlaşırken, kadınlar bu durumun en büyük mağduru haline geliyor.

Türkiye, bir zamanlar hoşgörü ve sevgiyle anılan bir toplumken, günümüzde şiddet ve korkunun egemen olduğu bir topluma dönüşüyor. İnsanlar, inançlarını ve değerlerini yitiriyor; cemaatler ve tarikatlar, sapkınlıklarla anılır hale geliyor. Kuran kurslarında yaşanan taciz ve tecavüz olayları, toplumun dini kurumlara olan güvenini sarsıyor. Bu durum, bireylerin manevi anlamda da bir boşluğa düşmesine neden oluyor.

Sosyal Medya ve Yalnızlaşma

Geleneksel aile yapısının ve sosyal bağların zayıflaması, insanları yalnızlığa itiyor. Yalnızlaşan bireyler, çareyi sosyal medyada arıyor. Sosyal medya, bir yandan bireylere kendilerini ifade etme imkanı sunarken, diğer yandan onları gerçek dünyadan koparıyor. Sanal dünyada yaşanan sahte yakınlıklar, bireylerin sosyal becerilerini zayıflatıyor, onları daha da izole hale getiriyor.

Bu yalnızlaşma, toplumsal bağların zayıflamasına, bireylerin daha bencil ve ilgisiz olmasına neden oluyor. İnsanlar, birbirine karşı hoşgörüsüz hale geliyor; toplumsal dayanışma ve yardımlaşma giderek azalıyor. Bu durum, şiddetin daha da yaygınlaşmasına, toplumun bir şiddet sarmalına hapsolmasına yol açıyor.

Toplumsal Çöküşün Sonuçları: Kaosa Doğru

Türkiye, derinleşen ekonomik kriz, hukuksuzluk, toplumsal şiddet ve manevi değerlerin yitirilmesi gibi nedenlerle büyük bir kaosun eşiğinde. Toplumun her kesiminde artan şiddet, sadece bireysel bir sorun değil, aynı zamanda toplumsal bir çöküşün habercisi. Bu çöküş, yalnızca bireylerin değil, aynı zamanda bir ülkenin geleceğini de tehdit ediyor.

TBMM’de milletvekillerinin birbirine saldırdığı, gazetecilerin sokak ortasında dövüldüğü, masum insanların medya tarafından linç edildiği bir ülkede, toplumsal barıştan ve huzurdan söz etmek mümkün değil. Türkiye, bir zamanlar güvenli ve huzurlu bir ülke olarak anılırken, günümüzde şiddetin ve korkunun egemen olduğu bir ülkeye dönüşüyor. Bu durum, sadece Türkiye’nin değil, tüm dünyanın dikkatle izlemesi gereken bir süreçtir.

Çözüm Yolları: Toplumsal Barış ve Huzur Nasıl Sağlanır?

Bu tabloyu tersine çevirmek için Türkiye’nin atması gereken adımlar çok net. Öncelikle, ekonomik krizle mücadele için acil ve etkili politikalar hayata geçirilmeli, halkın refah seviyesini artıracak adımlar atılmalıdır. Adalet sistemi reforme edilmeli, hukukun üstünlüğü sağlanmalı ve cezasızlık algısı ortadan kaldırılmalıdır.

Toplumsal barışın sağlanması için ise hoşgörü ve sevgi yeniden toplumsal değerler haline getirilmelidir. Aile yapısı güçlendirilmeli, sosyal dayanışma teşvik edilmelidir. Eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarıyla toplumun her kesimi, şiddetin zararları konusunda bilinçlendirilmelidir.

Türkiye’nin bu zorlu süreçten çıkabilmesi için toplumsal bir seferberlik gerekmektedir. Devletin, sivil toplum kuruluşlarının, dini cemaatlerin, medyanın ve bireylerin el birliğiyle hareket etmesi, toplumsal barış ve huzurun yeniden sağlanması için hayati önem taşımaktadır. Ancak bu şekilde, Türkiye, yeniden güvenli ve huzurlu bir ülke haline gelebilir.

YUSUF İNAN / ŞEHİTLER ÖLMEZ

www.sehitlerolmez.com

Twitter@Yusufinan2023

İnstagramyusufinan2023

İnstagramfondinan2016